1 Eylül 2011 Perşembe

kulağına kıstıraçlı küpe olsun

* akrabalık başka misafirlik başka.. sen sen ol 2 geceden fazla misafir olma..

29 Ağustos 2011 Pazartesi

About Birmingham

Birmingham remindes me just 2 things. Shopping and shopping and shopping..
and the other one is Ireland, I mean Eddie.
It was the greatest nite ever!
Thank u for your kind, helpful, generous and lovely personality!
I wish we had more time together.
Anyway now you're in Ireland, I'm in London.
Hope to see u again lovely guy!

25 Ağustos 2011 Perşembe

Hic calmadi mi o sarki??

Blogue,

Aksam babamla konusuyoruz Skype'tan,
-kizim oralarda hic yeni cikan albumleri takip ediyor musun dedi ?
-Baba zaten gunum muziksiz gecmiyor ki.. dedim
-Sezen yeni album yapmis bayildim, dinledin mi?
-ahh babam yaa ben de cok sevdim..
-unuttun mu beni' yi sevdin dimi en cok.. albumde bi de onun akustik versiyonu var mest oldum dinlerken
-akustik mi? aa onu duymadim ben
-mutlaka dinle. sonra Ajda da yine muhtesem, burada surekli Ajda ve Sezen caliyor valla..

Iste benim boyle bi babam var :) Aninda dinledim tabii akustik versiyonu.. Bilenler bilir Sezen benim icin bambaskadir gunun her vakti, her ruh halimde dinlerim. birinin moralimi bozuk ' sana ne iyi gelir biliyorum!!' der acarim bi Sezen o derece :) Iste o koleksiyonuma Sezen'in yeni albumu ve o muhtesem akustik yorumu da eklendi, *babam sagolsun heheh :)

Bizim konusmalarimiz hep boyle cunku 'nasilsin kizim' dan sonra muhabbete gecmek lazim, muzige kadar her konuda konusuruz paylasiriz. Bana sordugu sorulardan biri de mesela 'naptin yeni bir icki kesfettin mi, bak su su biralarini dene Ingilizlerin..' veyahut Bozcaada'ya gittim mi 'su su sarap yerleri gezilsin, bunun okuz gozuyle sunun Cabarnet'i denensin bana da bi iki siseyle donulsun' der :) Meshur yemekleri nerde hangi restorantta nasil ekonomik yiyecegini bilir..Hele de balik restorantlarini oof oof :) Gerci kendi elleriyle tutup pisirdigi baliklarin yerini tutmaz hicbiri bilirim, ozledim babaciiim yaa :(

Babamla aramiz iyidir ama o iyilik kadar da tartisiriz belki..Bizim cok inisli cikisli bir iliskimiz var! Bazen yuzune telefonu kapaticak kadar birbirimize gireriz..2 dakka sonra ben suclu olsam da arayan yine odur ve ' guzel kizim' diyerek baslar soze..Sonra tabii ben hungur sakirt devam ederim.. Tartistigimiz konular oyle ulke meseleleri degil tabii ufacik seyler oluyor ve iki taraf da o anki kizginligin kus tuyu gibi 2 dakka sonra ucacagini bildigindan kalpler kirilmiyor..Ben de 'babamm canim babammm' seklinde yag cekerek aliyorum gonlunu :)

Her kizin ilk aski babasi derler; ben de istisna degilim. Kucukken yataginda 5 dakka yatmadan yollamazdim onu ise..Geceleri ise uyuyana kadar yanimda durup elimi tutmaliydi, yoksa kiyamet kopardi :) Babamla liseye kadar iletisimimiz cok iyi degildi icten ice severdik operdik birbirimizi ama cok sey paylasmazdik, cunku annem her zaman benim sirdasim olmustur, babaya hem oyle her sey denmez mantigi vardi bizde..

Babamla ilk ciddi paylasimim lisede olmustu herhalde beni karsisina almisti Oss ye girecegim yil 'bak kizim bu sene senin icin cok onemli bizim icin de.. ne yapmak istiyorsan sen seciceksin, sen karar vericeksin.. Eger okumayacagim dersen -bir zamanlar abine de dedigim gibi ( kendileri Fizyoterapist olurlar su an )- dukkan hazir seni bekler, gecersin basina benim gibi esnaflik yaparsin(burda bir gazlama var aslinda gizliden gizliye!!)..Ama yok dersen ben okuyacagim, buralardan daha ilerde olacagim biz hep arkanda olacagiz, seni maddi manevi destekleyecegiz. Egitimin icin ne gerekiyorsa yapacagiz cunku ikiniz de (abim ve ben) en iyi yerlerde olmayi hak ediyorsunuz, bugune kadar bizi hep gururlandirdiniz, bundan sonra da buna suphemiz yok. Sadece destegimizi bil..Ama dersen ben boyle iyiyim yine de arkandayiz..' Gozlerim dolu dolu deli gibi hirs yaparak odama gidip testlerin basina oturdum tabi..Ve sonucta hem kendimi hem de onlari gururlandirdim. Nerden mi biliyorum?? Beni 3 sene once Ankara'ya ugurlarken gozlerindeki isiktan, sevgiden, 'sana guveniyoruz' bakislarindan..

Ve simdi babamla kocaman bir iletisimiz var bizim..Hala anlatmadigim seyler olur ask-mesk meseleleri gibi ( cunku bizde hala babalar en son duyar mantigi var, boyle yetismisiz :)) duysa da anlatsam da kizcagindan degil..Sadece yok saymak ister cunku biricik kizina kimseyi layik goremez..Ya da ben salya sumuk gidip dert yansam o adami bulup dunyayi dar eder ona beni incittigi icin :) Oysa anneler nabza gore seker vermeyi bilirler 2 sirtini oksar, 'gecicek kizim gecicek daha niceleri cikacak karsina' der, yatistirir sonra alisveristir, pastalardir derken unuttururlar sana :D

Bu baba yazisi cok karman corman oldu biliyorum ama hala icimde yazamadiklarim var..Sanirim baska bir postta devam etmeli belki baska bi zaman..Konuya girdigimiz yerden bitirelim dersek ee ne diyoduk? Heh Sezen! Haydi o zaman tiklansin ;

http://www.youtube.com/watch?v=tyEZNMcDtXA

21 Ağustos 2011 Pazar


Blöögg,

Bugünü İngilizce anlayabilmemin miladı olarak kabul etsem, havalara uçup zıplasak, 2 kadeh Cumartesiyle kafayı bulsak güzel olmaz mı?? Evet, evet artık sesler kelimelere, kelimeler de cümlelere dönüşüp kulağımda aşina orkestralar yaratabiliyor ve ben bu müzik içinde mutlu mesut kaybolabiliyorum :)

İlk zamanlar bir kelime yakalasam kafamda türlü türlü tartımlar yapıp şunu demiştir herhalde diyordum ( arada hala oluyor tabii ) ya da iki ergen hızlı hızlı konuşurken anlayabildiğim 3 kelimeye sevinip, sonrasında herkes kahkaha atarken aslında o duyduğum 3 kelimenin ana temayı oluşturmadığını fark ettiğim ve sırf herkes gülüyor diye ağız kıvrımlarımı onlara uydurduğum zamanlar oluyordu. Şimdilerdeyse bu sesler cümlelere dönüşüp anlamlar kazanıyor. Bazen öyle komplike bir şey diyiveriyorum ki kendimden şüphe edip içimde gizlenmiş bir İngiliz olduğuna dair teorilerim ortaya çıkıyor.

Zaten oldum olası İngiliz hayranlığım vardır. Victorian dönem dedin mi ağzımın suları akar. O şaşaalı kıyafetler, mücevherler, sisli İngiliz havası, sokaklarda yürüyen şapkalı, şemsiyeli, uzun kuyruklu adamlar.. Bir filmde oynamak istesem herhalde kesinlikle bu dönem derdim.

İçimdeki İngiliz'e gelsin sıradaki parça o zaman..Bana bu kadar geç merhaba dediği için biraz alınganlığım yok sanmasın, 2 komplike cümleyle hem aklımı hem de gönlümü alabilir mesela.. Hadi yine iyisin bir güzellik yaptım sana bak : Muse'dan geliyor ; 'Feeling Good' :)

bir yalancının rüyasından


Martılar bir rüyayı çalmaya gelmişti..
Birazdan suya düşecek ve parçalanacaktı hayal dünyan. Birbirinden arsız martılar birbirinin ardı sıra yarışacaktı suya düşen son kaygını, nefretini, saflığını kapışmak için. Biraz ötede bir yangın çıkmamış olsaydı çocuklar evlerinde sabahın ilk ışıklarını bekleyecekti. Ve yangın öyle büyüktü ki bir martının onu fark etmemesi imkansızdı.
Birazdan sirenler çalacak, her yanı acı bir isyan kaplayacak, etraf savaş alanına dönecekti. Şimdiden kulaklarında uğulduyordu sesler. Gözlerini kapadı sanki hiçbir şey olmayacakmışçasına.. Sanki bir gemiyi ateşe veren o değildi. Sanki karaya adım attığı ilk gün intikam için yemin etmemişti.
Ama üzümler mol salkımlarıyla merhaba derken ona, bu günün geleceğini biliyorlardı. Suçu yoktu hiç birinin, en yakın dostları olmak dışında meçhul kişinin. Sokak lambası da sabaha inat gecenin son umudunu taşıyordu, boynu bükük değildi yine de.. Oysa bir zamanlar pembe kiremitli evin balkonunda ne rüyalara dalmıştı, neler görmüştü ve sabah olunca karanlığına gömülüp saklamıştı her şeyi. Masum değildi yine de.
Ve işte ilk çığlık denizin sol yanından.. Keskin, tiz.. Bu bir çağrıydı suç ortakları için.
Bir martı beynini yiyecekti.. Et parçasını sevmiyordu o ; içindeki nefret, acı, keder besliyordu onu. Üzümler rüzgara karışıp, pembe kiremitli evin balkonundan atlayıverdi. Sıra sokak lambasındaydı.
Bir yemin özgürlüğüne kavuşurken, bir hayal martının dünyasına karıştı.
Sirenler yataklarında sabahı karşılayacak çocuklar için olağanca gücüyle çalıyordu.
Bir adam rüyasından uyandı, gözleri yaşlı, olağanca yüküyle pişmanlık yatağına mahkum etmişti onu. Son bir söz etmek için nelerini vermezdi; bir martıyı yeniden uçabileceğine inandırmak için, ona yeni hayaller kurabilmeyi öğretmek için ama yapamazdı çünkü martı adım atmıştı öbür tarafa.. Karanlık tarafa.. Yani hiç bir sevginin girme izni olmayan yere.. Bir rüyaya..

Martı,
rüyayı yedi,
martı,
sözleri yedi,
martı,
intikamı yedi ve geriye kalan pişmanlığa dokunmadan.
Şimdi..,
gidebilirdi..

7 Ağustos 2011 Pazar

şu sıralar kulağıma küpe olanlar


Asu Maralman - Bağrı yanık dostlara (Kaybedenler Kulübü'nden hatırlıcaksınız)
Timo Maas feat Brian Molko - First Day ( İçiniz geçer ama onun zamanı geçmez )
Mirkelam - Mutlu Olmak İstiyorum ( Hangimiz değil ki )
Katy Perry - Last Friday Night ( telgrafın tellerine kuşlar mı konar?? )




It's the first day of the rest of your life


Şu sıra gece gündüz Shameless izliyorum! Adı üstünde tüm karakterler bu özelliği gösteriyor :) Çok eğlenceli, her bölümünde başka absürt olayların yaşandığı bir dizi. Lip benim favori karakterim! Olaylar karşısındaki o tınlamayan soğukkanlı duruşu yok mu! Her şeyde 'ok, yaparım' havaları, 'haydi gel benim ol, uzanıp yıldızlardan...' şeklinde boynuna atılası geliyor insanın! Bir de ailenin 5 numarası Carl! Tanrım yüzündeki o psikopat bakışı o yaşta bir çocuğun böyle tatlı verebilmesi mümkün mü :) Büyüyünce fena bir tip olucak o dudaklarla ,benden demesi! Gelelim diğerlerine.. Steve, Fiona'nın uzatmalı sevgilisi araba hırsızı, çaktırmıyor ama zengin aile çocuğu, fiyakalı kıyafetleri, her şeye anında yetişen zeki çözümleriyle ve Fiona'ya aldığı hediyeleriyle hepimizin beyaz atlı prensi zaten o! Sonra cute guy Ian var..Gaylere karşı her zaman sempati duymuşumdur ama bu çocuk hem biraz Ginger hem de gay olunca, hele bi de Mickey'e yaptığı kız kaş göz hareketleri, tatlılıklarıyla tadından yenmez bişi oluyor! Gay olduğuna bakmayın, eline silahı aldı mı delik deşik eder adamı valla! Ailenin Lisa Simpson'u Debs'e gelince..Zeki, hazır cevap, araştırmacı ruhlu ama canı sıkılınca çocuk kaçırabilecek kadar çılgın bir çocuk! Diğerleri arasında çoğu zaman geri planda kalsa da sarhoş babasına gösterdiği bağımlılığı sevgisiyle gönlümüzün küçük meleği o! Ve varoşların kızı Fiona! Gururlu, asi, bir o kadar da duygusal.. Ailenin tüm yükünü sırtında taşıyan, kardeşlerin annesi,babası,yeri gelince ablası, herkesin arkasını toplayan, onca işi içinde Steve ve good cop Tony'i de götürmeyi ihmal etmeyen, vücuduyla, makyajsız suratıyla hayranlık uyandıran hatun..
Her şeyin başı, sorumlusu, alkolik Frank..6 çocuk babası, para için herkesi her şeyi satabilecek potansiyelde ve bulduğu en ufak kuruşu içkiye yatıran, her gece türlü yerlerde sabahlayan kişilik! İlerleyen bölümlerde iyi aile babasına kaymasını ümit ediyorum :) Ha bir de bu adam bu kadar içki sigarayla nasıl ölmez hiç anlamam, bi de bakıyorum gerçekten içiyor yani çekimleri acayip eğlenceli olmalı :) Veeee kapanışı miniminnacık şipişiriin siyah bebeğimiz Liam ile yapmak istiyorum! Her daim güleç yüzü, arada sırada söylediği komik cümleleri, ağlayınca büzülen kara üzüm habbesi gözleri ve dudaklarıyla kuşluk vakti atıştırmalığı olarak yiyebilceğiniz bıcırık bi bebek :)
Dizinin daha başka birbirinden enteresan karakterleri var ama çekirdek aile bu şahıslardan oluşuyor. Zaman bulursanız izlemenizi tavsiye ederim, bu arada söylemeden geçemicem dizi cidden +18 lik o sebeplen aile içinde izlenilmemesi uyarısını da ekliyim ;)